İçeriğe geç

merhaba! 

büyüyen topluluğumuzda hep birlikte içimizi yakan konuları araştırmak için birbirimize alan açabileceğimizi düşündüm.

yeni yazmak istediğim oyunu hayalini kurduğumuz dünyaya bir “geçiş töreni olarak tasarlamak istiyorum. haliyle, önce o geçişi topluluğumla deneyimlersem daha dürüst ve etkili, anlamlı bir iş çıkarabileceğimi düşündüm. 

yani aşağıdaki çemberler dizisi, hep birlikte bir sanatçı topluluğu olarak birbirimizi tanımak, ne yapmak istediğimiz, nasıl bir dünyada yaşamak istediğimiz ve bu geçişe nasıl hizmet edebileceğimiz konularında netleşmek için, kendi bilgi ve deneyimlerimden, ayrıca ilk çemberimizde sizden gelenlerden yola çıkarak tasarlandı.
 
her çember için ideal katılımcı sayısı tüm topluluk! ihtiyaç duyduğum minimum katılımcı sayısını ve çember mekanlarını da yazacağım. çemberlere devamlılık harika olur ama yine de her birini bağımsız tasarladım ki esnekliğimizi koruyabilelim. hayalimdeki zamanlama ise, artık haftada 1 buluşmak gibi bir yola girmemiz. haziran sonu itibariyle yeni oyunu yazmaya başlama sürecine hazır olacağıma inanıyorum. hayalimde bu çemberler yazım sürecinden önce tamamlanıyor ama sonrasına de sarkabilir, eşzamanlı da olabilir. bazıları tekrarlanabilir. sizden gelecek her türlü konu/çalışma/araştırma ricasının da buraya eklenebileceğini söyleyerek bu başlığı kapatayım. 

ben topluluk ihtiyacımı bazen gece dans etmeye çıkarak, hiç tanımadığım insanlarla oldukça yakın şekilde dans ederek karşılıyorum, böylece hem birliktileğin o esrikliğini yaşayabiliyorum, hem de kimseyle gerçekten yakınlaşmam, kalbimi açmam, bağ/bağlantı kurmam gerekmiyor, kendimi korumuş oluyorum. çünkü aslında toplulukla ilgili bazı korkularım, hayal kırıklıklarım, kırgınlıklarım var; hatta bazı deneyimler şeffaflıkla yaşanmadığı için büyük kafa karışıklıklarım da var.

aynı zamanda, bana tam da hayalini kurduğum, hatta hayalini kurmaya cesaret bile edemediğim topluluğun bir deneyimini sunan insanlarla birlikte olma fırsatı buldum. evrensel ve insani bir ihtiyaç olan topluluk ihtiyacıyla barışma sürecim, kendime kırılgan/incinebilir olmaya izin vermeye istekli hale gelmem, yargılanmadığımı can-ı gönülden hissettiğim bir ortam bulmamla birlikte gelişmeye başladı.    

charles eisenstein diyor ki, birbirimize ihtiyaç duymazsak topluluk olamayız. bunun da beni korkuttuğunu fark ediyorum. tüm hayatımı “bağımsız” olmak, ne olursa olsun hayatta kalmak üzerine kurduğumu görüyorum. bir ihtiyacımı karşılamak için ricada bulunmanın beni bazen bazı konularda aşırı zorladığını görüyorum -para istemek gibi. aynı şekilde bana ihtiyaç duyulmasıyla da ilgili korkularım var. 

bu söylediklerim içinizde bir şeyler uyandırdı mı? siz topluluktan ne anlıyor, bu ihtiyacınızı nasıl karşılıyorsunuz? geçmiş topluluk deneyimlerinizi (aile, okul, amatör tiyatro, müzik grubu vs.) yargılanmadığınız bir topluluk şahitliğinde paylaşıp araştırsanız nasıl olurdu?

bu çalışmada, bu soruların sizde uyandırdıkları üzerine çember yapacak, sonra bizim anladığımız anlamdaki “armağan topluluğunun” kalbindeki alma/verme haliyle ilgili çalışmalarla bir araştırma alanı açacağız.

süre: 2-3 saat
mekan: kapalı mekan (beşiktaş ya da sahne)

kendi şarkı söyleyip dans etme dürtümün etrafında büyük bir utanç hissediyorum, bunun izlerini çocukluğuma kadar sürebiliyorum. aynı zamanda eğitim sürecinde, öğretmenlerimin bana yardımcı olmak için her zaman en etkili yolu bulamamış olduklarını da görüyorum. buna toplumun değer verdiği sanat ve sanatçı halleri de eklendiğinde, kendi içimde tuhaf bir kendine güvensizlik, bu güvensizliğe karşı garip bir öfke ve hırs, bu hırsıma karşı tatsız bir yargılama, bu yargılamaya karşı yine bir yargılama gibi bir girdap buluyorum. 

aynı zamanda bu girdabı dışarı da yansıttığımı görüyorum, genel anlamda sanat ve tiyatro dünyasına kendimi ait hissetmekte büyük zorluk yaşıyorum, bu da hangi işi ne için yaptığım konusunda bir karmaşa yaratabiliyor. 

bu kadar karmaşık bir yargı/korku girdabındayken, kendi topluluğumda da oldukça kırılgan, hassas hissediyorum, bazen onay ve takdir ihtiyacım yaptığım işin önüne geçiveriyor.

bu deneyimim sizin içinizde neler uyandırdı? bu çalışmada, bu sorular etrafında derinleşme fırsatı bulacağız; daha sonra böylesi bir şeffaflık sonucunda ortak bir şeyler üretmenin nasıl hissettirdiğini araştıracağız. 

süre: 2-3 saat
mekan: kapalı mekan (beşiktaş ya da sahne)  

ayyy, çok korkunç. kelime bile resmi gibi, bürokratik gibi. kendimle ilişkimde, romantik ilişkilerimde, iş ilişkilerimde söz vermekten ne şekillerde kaçınıyorum? kendime o kadar çok tutamadığım söz verdim ki -pazartesi sigarayı bırakmak gibi, artık kendimle ilişkimde sanki aldatan sevgiliyi kabul etmek gibi bir hal var.

peki ikili ilişkilerde? dostluklarda? bir topluluğa taahhüt vermekten beni alıkoyan neler var? bunları karanlıktan ışığa çıkarsam, içimden çıkarıp paylaşsam acaba nasıl olur? 

bu çalışmada bu sorular üzerine derinleşmek, araştırma yapmak için bir alan açacağız. ve hayır, çalışma bitiminde sizden kara kabare’yle 5 yıllık üyelik sözleşmesi imzalamanız istenmeyecek! 

süre: 2-3 saat
mekan: kapalı mekan (beşiktaş ya da sahne) 

evet, şimdiye kadar birbirimizi biraz daha iyi tanımışızdır diye umut ederek, bugünden geleceğe bir niyet bırakıyorum. biraz daha derinleşebiliriz. 

içinde yaşadığım ve benim için “eski dünyayı” temsil eden dünyadan bana yadigar bir “iş ahlakım” var, hala üzerine düşünüyorum. özellikle eski sahne ahlakından gelen (biraz da eski sosyalist mücadele ahlakından gelen), sahne üzeri aşk ilişkileri, flört halleri üzerine bazı yargıları içimde taşıyıp bugüne getirmişim. içimde bir çeşit tabu oluşmuş. bu yüzden erkeklere kadınlardan farklı davrandığımı, aynı dostluğu nasıl kuracağımı bilemediğimi üzülerek görüyorum.

peki siz kadınların yanında nasılsınız, erkeklerin yanında nasılsınız? toplulukta birileri yakın ilişkide olduğunda siz nasıl hissediyorsunuz? siz bir aşk ilişkisindeyken toplulukla ilişkiniz nasıl oluyor? “kavuşabilir miyiz?” 

bu çalışmada, doğanın da desteğini alarak, çeşitli yöntemlerle, şefkat ve özenle, eril/dişil enerjileri açığa çıkarmak ve kavuşturmak üzerine derinleşeceğiz. 

süre: 3 saat
mekan: açık alan (doğa, park, bahçe)